Aralık ayının son günlerine yaklaşırken Gaziantep’te mevsimler sanki yolunu şaşırdı. Takvim kışı gösteriyor ama şehir güneşli, toprak kuru, umutlar ise gökyüzüne emanet. Yağmurun sesi, karın bereketi beklenirken; kuraklık sessiz ama derin bir endişe bırakıyor geride.
Bu topraklar yağmurla yeşerir. Bu şehir karla nefes alır. Çiftçi ekinini toprağa emanet etmeden önce gökyüzüne bakar; “yağacak mı?” diye sorar. Çünkü biliyoruz ki ekin yağmurla filizlenir, ağaç suyla can bulur, bereket gökten yere iner. Şimdi ise toprak çatlak, barajlar tedirgin, çiftçi kaygılı.
Kuraklık sadece susuzluk değildir. Kuraklık; üretimin azalması, geçimin zorlaşması, yarının belirsizleşmesidir. Bugün yağmayan yağmur, yarın eksik hasat demektir. Bugün düşmeyen kar, yazın çekilecek su sıkıntısının habercisidir. Bu yüzden mesele yalnızca hava durumu değil; mesele gelecektir.
Gaziantep gibi üretimin kalbi olan bir şehir için bu tablo daha da kaygı verici. Tarım, hayvancılık, gıda… Hepsi suya bakar. Toprak susuz kaldığında şehir de susar. Ekonomi etkilenir, emek zora girer, sofralar daralır.
Elbette tedbir almak, suyu doğru kullanmak, doğaya karşı daha sorumlu olmak hepimizin görevi. Ama bugünlerde en çok yaptığımız şey gökyüzüne bakmak. Bulut aramak. Bir damla yağmurun, bir avuç karın umut olduğu günlerden geçiyoruz.
Umudumuz hâlâ gökyüzünde. Rahmetin gecikmesi korkutsa da, beklentimiz sürüyor. Yağmurun toprağa değdiği, karın bereketiyle barajların dolduğu, çiftçinin yüzünün güldüğü günleri bekliyoruz.
Gaziantep bekliyor…
Toprak bekliyor…
Biz yağmur ve kar bekliyoruz.