Nereye gidiyoruz? Bu soruyu artık sessizce içimizden sormak yetmiyor. Yüksek sesle sormalı, gündeme taşımalı ve kamuoyunu harekete geçirmeliyiz. Çünkü olan çocuklara oluyor, olan gençlere oluyor, olan velilere oluyor.

Bugün Türkiye’de eğitim sadece bir “hak” değil, aynı zamanda büyük bir maliyet. Üstelik bu maliyeti çoğu zaman tek başına omuzlayan veliler artık nefes alamaz hale geldi. Özel okulları geçtim; devlet okullarına giden bir öğrencinin bile ulaşımı, yemek masrafı, kırtasiyesi, yaz kursu, destek eğitimi derken aylık gideri binlerce lirayı buluyor. Durum öyle bir noktaya geldi ki çocuk okutan aileler artık lüks tüketim yapar gibi hissettiriliyor.

Bakın etrafınıza, herkesin ortak şikâyeti aynı: “Eğitim pahalı.”

Bir değil, iki değil, üç çocuğu olan aileler bu ekonomik çarkın altında eziliyor. “Kızım liseye gidiyor, oğlum üniversitede, küçüğüm ortaokulda” diyen bir velinin aylık toplam eğitim gideri 20-30 bin lirayı aşıyor. Üstelik bu sadece temel ihtiyaçlarla sınırlı. Özel ders, yaz okulu, deneme sınavları, etüt merkezleri işin içine girince rakam katlanıyor. Bir de şehir dışında okuyan üniversiteliler için ulaşım ve barınma giderlerini eklediğinizde tablo iyice kararıyor.

Ulaşım ve barınma tam bir kriz

Ulaşım maliyetleri özellikle büyük şehirlerde ayrı bir yara. Sabah çocuklarını okula götürmek isteyen veliler ya kendi araçlarıyla yollara dökülüyor ya da toplu taşımaya bütçesini zorluyor. Üniversite öğrencileri için durum daha da vahim. KYK yurtlarının kapasitesi yetersiz, özel yurtlar ise fahiş fiyatlarda. Ev kiraları ise artık öğrenci bütçesinin çok dışında. Hal böyle olunca eğitim hakkı, sadece ekonomik gücü yetenlerin yararlanabildiği bir ayrıcalığa dönüşüyor.

Eğitim ticarethaneye dönüştü

Artık eğitim sisteminin kendisi bir ticaret merkezine dönüşmüş durumda. Dershaneler, kurslar, özel hocalar, sınav danışmanları… Hepsi ayrı bir sektör. Eğitimden çok ticaret konuşuluyor. Yaz aylarında çocukların tatil yapması gerekirken, birçok öğrenci yaz kurslarında sınava hazırlık maratonuna devam ediyor. Aileler de bu maratonda ayakta kalmaya çalışıyor.
Çocuklarını geri bırakmak istemeyen anne babalar borçlanıyor, kredi çekiyor, ek iş yapıyor. Sırf evladının geleceği için. Çünkü bu ülkede ne yazık ki “fırsat eşitliği” kâğıt üzerinde kaldı. Sosyoekonomik durumu güçlü olan öne geçiyor, diğerleri sistemin gerisinde kalıyor.

Peki çözüm ne?

Bu yazı sadece bir serzeniş değil. Aynı zamanda bir çağrıdır. Devlet, eğitimde ailelerin yükünü hafifletmek zorunda. Bu iş sadece “sınavlara hazırlık” politikasıyla yürümez. Öncelikle devlet okullarında nitelikli destek eğitimleri yaygınlaştırılmalı. Okullarda çocuklar dershane ihtiyacı hissetmeden hazırlanmalı. Yaz okulları kamu eliyle, uygun maliyetle ve nitelikli içeriklerle organize edilmeli. Ulaşım ve yemek gibi temel hizmetler ücretsiz ya da sembolik bedelle sunulmalı. Üniversite öğrencilerine yönelik barınma yatırımları hızla artırılmalı.

Velilerin tek beklentisi şatafat değil. Sadece çocuklarına iyi bir gelecek sağlamak istiyorlar. Ama bu yük, her geçen yıl daha ağır hale geliyor. Eğitim, bir ülkenin kalkınmasının temelidir. Bu temeli sadece ekonomik gücü olanlara bırakırsak, geleceğimiz de adaletsizliğe mahkûm olur.
Artık bu gidişata bir “dur” deme zamanı geldi. Çünkü bu yük, bu ailelerin sırtında daha ne kadar taşınabilir?