Gaziantep uzun yıllardır “üreten şehir”, “sanayinin lokomotifi” olarak anılır. Türkiye’nin ihracatında hatırı sayılır bir paya sahip olan bu kent, yalnızca kendi ekonomisini değil, bölgenin ve ülkenin ekonomik dengesini de ayakta tutar. Ancak son dönemde Organize Sanayi Bölgesi’nde art arda gelen konkordato kararları, kapısına kilit vuran fabrikalar ve gözle görünür enerji tüketim düşüşleri, bu güçlü makinenin ciddi bir arıza verdiğini açıkça ortaya koyuyor. Bu arızayı kısa sürede kim giderir bilmiyorum ama, Gaziantep OSB'nin canlı tutulması tek dileğim..
Özellikle tekstil ve halı sektörlerinde başlayan daralma, domino etkisi yaratarak yan sanayi ve tedarik zincirinin her halkasına sirayet ediyor. Bugün üretim bantlarının yavaşlaması, yarın binlerce çalışanın işini kaybetmesi anlamına gelebilir. Ekonomik kriz yalnızca bilanço tablosundaki rakamlar değildir; bir babanın evine eli boş dönmesi, bir annenin çocuğu için alamadığı defterdir. Bu yüzden alarm zilleri sadece sanayiciler için değil, hepimiz için çalıyor.
Küresel ekonomik dalgalanmaların, yüksek finansman maliyetlerinin ve talep daralmasının etkisi büyük. Ancak bunun üzerine eklenen strateji eksikliği, dönüşüm yatırımlarında yaşanan gecikmeler ve yüksek enerji giderleri, Gaziantep’in rekabet gücünü törpülüyor. Üretimin sürdürülebilirliğini tehdit eden en önemli unsurlardan biri de bu belirsizlik ortamı. Sanayici; önünü göremediği, riskin hesaplanamaz olduğu yerde frene basar.
Oysa Gaziantep’in genlerinde pes etmek yok. Bugün yaşanan durum bir kırılma değil, doğru adımlar atıldığı takdirde yeni bir atılım döneminin eşiği olabilir.
Evet, Gaziantep OSB’de çarklar yavaşlıyor. Ama bu şehrin gücü, girişimci ruhu ve üretim kültürü hâlâ ayakta. Şimdi önemli olan; alarm zillerini duymazdan gelmek değil, onların çağırdığı önlemleri vakit kaybetmeden hayata geçirmek.