Fişi çekilen hayatlar ve yarıda kalanlar...

“Yıllardır” aynı kabus: voltaj düşüyor, sabır taşı çatlıyor, cihazlar yanıyor, insanlar karanlıkta kalıyor...hava 40 derece! Klimalar çalışmıyor.

Recep İvedik’in, “2009’un Güngörenin’de Avrupa’nın orta yerinde yayın kesiliyor yav!” diye isyan ettiği sahnesinde olduğu gibi çığırasım var;

2025’in Gaziantep’inde Gastronomi şehrinin marka göbeğinde, Mamed’in Hösüyn’ün sanayi kentinde...elektrink trink trink kesiliyor!

Ama yine de yıllardır aynı sahne; sürdürülebilirlik vs vs, markalar şehri vs vs, rekorlar geliy vs vs...

Fişi çekilen hayatlar ve yarıda kalan hemşehrilerimin bitmek bilmeyen çilesi..

Uzaktan bir “müstahak” yankısı geldi ama hele kulağımızın üstüne yatak.

Sanayi büyümüş, peki ne olmuş?

Halka mı büyümüş?

Gaziantep OSB’nin 2023 yılı içinde yaklaşık 8 milyar TL düzeyinde yatırım çektiği, yerel OSB yönetimi ve bölgesel kalkınma kurumlarının kamuya açık beyanlarında ifade ediliyor.

Bu devasa meblağının sadece yüzde onu ile bir ilçenin kendi enerjisini üretebileceği, kesintisiz, sürdürülebilir bir sistem kurulabilirdi!

Ama yapılmadı.

Çünkü mesele halka gösterilen değer.

Çıkıp da bunu biri der mi?

Der... aha diym.

Yerii...

Döngü bu.

Sanayici yatırım alır. OSB, Oda vb başkanlar bakanla görüşür.

Vatandaş da el sallar.

“Eyi olur zaar” diye bir türkü tutturur... (la yorum eyi olur dedikçe anbel beter oldu da neyse)

Eğitim küçüldü.

Düzene; sorgulayan değil, çalışan gerek!

Ne kadar az düşünen, o kadar çok (sömürülen) üretken.

İşçiye köle, öğrenciye tüketici muamelesi yapılan bir modelde eğitimden kime ne?

Ver manşeti gazetelere, as pankartları okul önlerine..

Yeter de artar bile.

Siyasetin sessiz ortağı sanayiciler ile sermayenin kölesi gazeteciler, odalar, dernekler, vs de varken vekilliğini yaptığı milletten on numara üst seviyede yaşayan vekil ne yapsın ki...düzene ayak uydurur öylece. Haksızsam söyleyin yüzüme! (Siflilik iyi değil arkadan konuşmak yakışmaz yiğide!)

Talepler Ankara’ya doğrudan iletiliyor.

Belediye başkanını halk seçmiş olabilir(o da ayrı bir trajedi de neyse, hele başka zaman bir iki hanek ederik zamanı gelince) ama OSB vb başkanlar ile aynı masaya oturmadan hiçbir şey yapılamıyor bu kentte! Halk için tepki veren yok, ama sanayi için telefonlar susmuyor talep gelince.

Hal böyle olunca, vatandaşın karanlıkta kalması politik bir detay bile sayılmıyor neticede.

Gerçi artık o sanayici de eskisi kadar rahat değil; teşvik azaldı, Ankara zor duyuyor...

Sistem herkesi yutuyor, halka çarpan ağırlık hiç değişmiyor ama sanayici de daralıyor çarkın içinde!

Asıl mesele burada işte: başarıyı kazandığı parayla ölçen bir zihniyetten sosyal belediyecilik anlayışına destek beklemek, gölgeye su döküp filiz çıkmasını ummak gibi bir şey dikkatlice düşününce!

Çünkü bu zihniyet için başarı insan değil, bilanço büyüklüğüdür. Ve bilançosu büyüyenlerin vicdanı sessizleşir genellikle bu düzende!

Yoksa neden ölür orta sınıf, neden kaçar kalifiye, neden artar intiharlar, boşanmalar, akran zorbalığı, neden görgüsüzlük kokar buram buram, “Araplaşır” koca kent ve neden niteliksizleşip seviye düşer bu şekilde?

Gaziantep’in bu elektrik krizinde asıl görünmeyen ise halk sağlığı büyük ölçüde.

Çünkü bu şehirde elektrik kesintisi aynı zamanda su kesintisidir. Hidrofor durur, üst kata su çıkmaz, banyo yapılmaz, bulaşık yıkanmaz, hijyen yerle bir olur.

Ve bu, doğrudan halk sağlığı krizidir!

Bu bir konfor sorunu değil, yaşamsal tehdittir. Gıdayı, suyu, sağlığı ilgilendiren her kesinti sistemsel bir çöküştür.

Ve evet, bu hak meselesidir.

Enerji, çağdaş dünyada temel insan hakkıdır. Elektriğiniz yoksa eğitiminiz de yoktur, sağlığınız da, güvenliğiniz de. Bu yüzden bu yaşanan sadece bir kesinti değil, anayasal bir ihlaldir. Karanlık, sadece gözünüzün değil, haklarınızın da kapanmasıdır.

“Bu bizim sorumluluğumuzda değil” diyerek sıyrılan belediyelere hatırlatalım;

Elektrik dağıtımı özelleşmiş olabilir ama planlama, denetim, halkı bilgilendirme görevi yerel yönetimdedir. Suskunluk da bir tavırdır. Kentini savunmayan bir belediye, karanlıkta rehberlik edemez hiç kimseye.

Sivil toplum nerede? Oda başkanları, sendikalar, yerel basın nerede?

Gerçek sorunlar samimiyet testi gibidir: reklam zamanında parlayanlar değil, kriz zamanında susmayanlar hatırlanır!

Bu şehir onları da not ediyor.

Ne yapılmalı derseniz, çok basit: sanayiye gösterdiğiniz özeni halkın sokaklarına gösteriniz.

Her mahalleye altyapı haritası çıkarınız.

Her kesintiyi raporlayınız.

Güneşle çalışan, bataryayla desteklenen enerji sistemleri kurunuz.

Sanayicilere teşvik verirken, halka da hizmeti zorunlu kılınız, sosyal sorumluluk koşulu ekleyiniz.

Elektrik dağıtım şirketlerine yaptırım uygulayınız.

1 dakikadan uzun kesinti için şu bizi kıskanan Almanya’da tazminat uygulanıyor, vatandaşın zararını karşılıyor.

Hatta şu diğer kıskançlardan birkaçı olan Danimarka’da her belediye karbon nötr hedefliyor, İzlanda %100 yenilenebilir enerjiyle tüm ülkeyi besliyor, Japonya ise konutların tamamına afet durumunda bile enerjiyi kesintisiz sağlayacak altyapı kurmuş.

Ve nihayetinde, belediyeciliği kâr değil, insan için yapınız. Çünkü fişi çekilen sadece elektrik değil, bir şehrin umudu.

Ve bu umudu geri getirmek için sadece ampul değil, vicdan da yanmalı.

Bir şehir markayla değil, insanıyla büyür. Marka şehir değil, yaşanabilir şehir olunuz.

Algıya değil, altyapıya çalışınız.

Yoksa düşen voltaj ile karanlık her yere herkese çöker.

Ve bir Gaziantep Deyimi ses verir, “Yemeni ile yürüdüm de haphapla kaçmam mı kaldı?