Gaziantep… Orta Doğu’nun ticaret üssü, üretim ve ihracatın kalbi. Yıllardır sanayisiyle, girişimci ruhuyla, üreten eliyle Türkiye’nin gururu oldu. Ancak son aylarda Organize Sanayi Bölgesi’nden yükselen sessiz bir çığlık var. Konkordato ilan eden firma sayısındaki artış, fabrikaların rölantide çalışması, istihdamın düşmesi… Bu manzara, şehrin alışık olduğu o hareketli, üretken günlerden çok uzak.
Elbette ki dünya küresel bir kriz yaşıyor. Pandemiden enerji krizine, savaşlardan tedarik zinciri sorunlarına kadar zincirleme etkiler hepimizi vurdu. Ancak Gaziantep gibi dinamik ve dirençli bir şehirde bu ölçüde bir duraksama görmek, “Neler oluyor?” sorusunu akıllara getiriyor.
Burası sadece Türkiye’nin değil, aynı zamanda Orta Doğu pazarının da merkezi. Normalde krizlerde bile hareketliliğini koruyan Gaziantep ekonomisinin, bugün bu noktada olması tesadüf değil. Yüksek finansman maliyetleri, döviz dalgalanmaları, hammaddeye erişimdeki zorluklar ve iç piyasadaki daralma; üreticinin nefesini kesiyor.
Konkordato, bir firmanın son çare olarak başvurduğu hukuki bir mekanizma. Ancak bu başvurular art arda geliyorsa, bu artık münferit değil, sistemsel bir sorun var demektir. Bu da hem şehir ekonomisinin hem de ülke ekonomisinin kalbine işlenmiş sessiz bir uyarı niteliğinde.
Bugün yapılması gereken, “bekleyip görmek” değil; acil eylem planı oluşturmaktır. Üreticinin ayakta kalması, işçinin ekmeğini koruması, pazarların canlı kalması için finansman kanallarının açılması, enerji maliyetlerinin düşürülmesi ve ihracat teşviklerinin güçlendirilmesi şart.
Yetkililerin, sanayicilerin, ihracatçıların ve finans dünyasının el ele vererek bu tabloyu tersine çevireceğine inancım tam. Ancak bu inancın gerçek olması için “hemen şimdi” adım atmak gerekiyor.