Yaz tatilinde büyük bir AVM’de çalışıyordum. Her sabah işe geldiğimizde ilk görevimiz: etiket değiştirmek. Ama indirim için değil, zam için. Her gün 50-60 ürünün fiyatı değişiyordu. Süpermarkette her gün fiyat artar mı? Normalde hayır. Ama burası Türkiye. Burada etiketler sabit durmaz, fiyatlar yerinde durmaz, tüketici de neye uğradığını şaşırır.
Bazı ürünlerde “indirim” yazıyor. Ama eski fiyatına bakınca daha pahalıya satıldığını görüyorsunuz. Sözde indirim. Gerçekte bindirim. Tüketici kandırılıyor, alışveriş güveni zedeleniyor. Fişe bakıyorsunuz, aldığınız üç parça ürünün fiyatı bir asgari ücretlinin günlük kazancını geçiyor. Bu nasıl sürdürülebilir?
Neyse ki son zamanlarda denetimler biraz sıkılaştı. Raf oyunları, sahte indirimler daha çok göze batıyor. Ama çözüm sadece market raflarında değil. Asıl denetim fabrikalarda, üretim zincirinin başında olmalı. Çünkü etikette gördüğümüz fiyat, üretimden tüketime kadar geçen zincirin son halkası. Eğer başı denetimsizse, sonu da adaletsiz olur.
Vatandaş yediği ürünü sorgulamamalı. İçine şüphe düşmeden, gönül rahatlığıyla alışveriş yapabilmeli. Etikete değil, güvene bakabilmeli. Bunun için A’dan Z’ye denetim şart. Marketten fabrikaya, üreticiden dağıtıcıya kadar herkesin sorumluluğu var. Tüketici yalnız bırakılmamalı.
Etiket değişiyor, fiyat artıyor. Ama değişmeyen bir şey var: halkın alım gücü. O hâlâ yerinde sayıyor. Ve bu denklemde en çok ezilen yine tüketici oluyor.