Türkiye’de ilk rehabilitasyon merkezi 1952’de Ankara’da açılan Körler Mektebi’dir.
Bugünkü rehabilitasyon merkezlerine örnek teşkil eden rahmetli iş adamı Sakıp Sabancı’nın açtığı rehabilitasyon merkezi olmuştur. Kendisinin de özürlü çocuğu olan Sabancı bu işe Adana’da öncülük etmiştir. Ancak ülkemizde rehabilitasyon merkezlerinin açılıp çoğalması 1997’den sonra devlet desteğiyle olmuştur. Önce belirli sağlık güvencesi olanlara rehabilitasyon hizmeti sunan devletimiz. 2006’dan sonra sağlık güvencesi olsun olmasın ihtiyacı olan herkese bu hizmeti sunmaya başlamıştır.
Bu merkezlerde ihtiyacı olan herkese ihtiyacına göre hizmet sunulmaktadır. Bedensel, zihinsel, işitme, özel öğrenme gibi. Bu hizmeti sunmak üzere bu kurumlarda fizyoterapist, zihinsel engelliler öğretmeni, özel eğitim öğretmeni, çocuk gelişimi öğretmeni, okul öncesi öğretmeni, dil konuşma terapisti, PDR öğretmeni ve psikolog istihdam edilmektedir.
Eğitim bireysel ve grup eğitimi olarak verilmektedir. Ancak son yıllarda çoğunlukla bireysel eğitim verilmektedir. Yani bireysel odalarda bir öğretmen, bir öğrenci özel ders biçiminde özel eğitim almaktadır.
Toplumda buraların sadece özürlülere eğitim verdiği konusunda bir bilgi eksikliği vardır. Oysa rehabilitasyon merkezlerinde uygulanan “Özel Öğrenme” programlarında okulda akranlarından geride kalan normal çocuklara da eğitim verilmektedir.
Toplumda rehabilitasyon merkezlerine karşı olumsuz bir önyargı vardır. Bu kurumların adı anıldığında sadece devletten aldıkları ücretler akla gelmekte ve bunun tamamı kar olarak algılanmaktadır. Bu kişiler keşke bir de pencerenin içinden bakmayı deneseler.
Pencerenin içinden bakmayı denediğinizde görecekleriniz ne mi olacak? Büyük yatırımlar yapılarak yapılmış, devletin engelli çocuklara sağlayamadığı modern mekanlar ve teknolojik imkanlar sunan, bu işi ticaret değil eğitim için yapan kurucular ve idareciler olduğunu da göreceksiniz. Tüm personelin tek yürek olup sevgi denizinde engelli çocuklarla birlikte yüzerken onlara bir tek kelime öğretmek için nasıl çabaladıklarını göreceksiniz.
Bu iş gönül işi. Bu iş sevgi, sabır olmadan, sadece para için yapılabilecek bir iş değil. İdarecisinden yardımcı personeline kadar tüm kurum çalışanları tek ihtiyaçları sevgi olan öğrencilerle çalışmaktan büyük haz duyarlar. Bunun yanında salyası akan çocukların salyalarını silmekten, hatta salyalarının üzerine bulaşmasından, saçlarında bitler dolaşan çocukların bitlerini ayıklamaktan, altına kaçıran çocukların altını temizlemekten, hatta adet gören ama bunun farkında olmayan zihinsel engelli genç kızların petlerini değiştirmekten, zaman zaman tüküren, vuran çocukların şiddetine maruz kalmaktan asla gocunmazlar. Çünkü onlar için konuşamayan çocukların ağzından çıkan bir kelime, yürüyemeyen çocukların attıkları bir adım, okuma yazma bilmeyen çocukların öğrendikleri her harf dünyadaki hiçbir şeye değişilmez. Bu çocuklar rehabilitasyon merkezlerine gelinceye kadar hep dışlanmış çevresindekiler tarafından sevgi gösterilmemiş çocuklardır.
Bir engelli çocuğun annesi, şöyle demişti: “Buraya gelene kadar benim çocuğumun da sevilebileceğini hiç düşünmemiştim.” Bu söz toplumun engelli çocuklara ne kadar sevgisiz ve ilgisiz olduğunu gösteriyor.
Rehabilitasyon merkezleri aynı dili konuşan engelli çocuk ailelerinin bir araya geldiği, dertleştiği, sıkıntılarını paylaştığı, rahatladığı terapi yerleridir aynı zamanda.
Sağlıklı bir çocuğun ilk adımını attığında, ilk sözcüğü söylediğindeki ailenin mutluğunu düşünün. Bir de hiç yürüyemeyecekken yürüdüğündeki; elini, ayağını hiç kullanamayacakken kullandığındaki; hiç konuşamayacakken konuştuğundaki ailenin mutluluğunu düşünebiliyor musunuz?
Şu anda ayda 8 saat bireysel 4 saat grup seansı verilmektedir. Avrupa’nın birçok ülkesinde olduğu gibi eğitimi her güne yaydığımızda olumlu sonuçlar artacak ve eğitim amacına tam ulaşacaktır.
Bu kurumlar açılmadan önce devletin özürlülere eğitim vermesi söz konusu olmamıştır. Devletin kendi imkanlarıyla verdiği eğitimin hem daha niteliksiz hem de çok daha pahalıya mal olduğu bilinen bir gerçektir.
Rehabilitasyon merkezlerinin asıl görevi eğitim vermektir. Ve bu eğitimi verirken güncel ve çağdaş yöntemleri kullanarak vermeleri arzu edilen yaklaşımdır. Gidiş-geliş için servis sağlamak, kahvaltı veya yemek vermek, veliye rapor çıkartmak vb gibi işlemler kurumların görevi değildir ama yapmaktadırlar ve bu işler için ücret almamaktadırlar.
Dışarıdan farklı görünen ama içi başka bir dünya olan bu kurumlara devletin sahip çıkması, toplumun da bu kurumlara bakış açısının değişmesi gerekiyor. Çünkü rehabilitasyonla eksikliklerinden kurtulup sosyal yaşama katılabilecek binlerce kişi bu bakış açılarından dolayı sosyal yaşamın dışında evlerinde hapsolmaktadır. Bu vebali kimse üstlenmek istemez herhalde.