Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, Antep’in mor sümbüllü bağlarında bülbüllerin şakıdığı, çarşısının bereketle kaynadığı günlerde; zengin mi zengin ama kalbi kurumuş, vicdanı taş kesmiş bir kral yaşarmış. Zenginliği dillere destanmış ama zalimliği de bir o kadar meşhurmuş. Halkın titrediği, adını anarken bile sesini kısarak konuştuğu bir hükümdarmış.

Bir gün kral, çarşı pazarı tebdil-i kıyafet dolaşırken güzelliği güneş gibi parlayan bir kadın görmüş. Gözünü alamamış; gönlünü değil de nefsini kadına kaptırmış. Sora sora öğrenmiş ki o kadın, yoksul ama onurlu bir demircinin helâl süt emmiş karısıymış.

Kralın aklına fesat düşmüş. Kadına sahip olabilmesi için önce demirciden kurtulması gerekiyormuş. Bunun için de haklı bir sebep yaratmalıymış ya… Hemen adamlarını yollamış:

“Bin kantar borada (demir) istiyorum! Yarına kadar hazırlanıp saraya getirilecek. Getiremezse… boynunu vurdururum!”

Gariban demirci neye uğradığını şaşırmış. Umutsuz, eli kolu titreyerek evin yolunu tutmuş. Durumu karısına anlatmış:

“Yarın benim son günüm… Bu kadar boradayı hazırlamam imkânsız. Kesin boynum gidecek.”

Demircinin karısı da içten içe korksa da metanetliymiş. Gözleri dolmuş, yüzünde sabırdan doğan bir sükûnet içinde sesi titreyerek;

“Sıkma canını beyim… Allah’ın dediği olur. Gün doğmadan neler doğar. Allah’tan ümit kesilmez.” demiş.

Demirci, korku ve telaş içinde O geceyi sabaha kadar gözünü kırpmadan geçirmiş. Şafak sökerken kapı gürültüyle çalınmış. “İşte geldiler!” diye düşünmüş. Titreyerek kapıyı açmış.

Kralın adamlarını karşısında bulmuş. Demirci daha ağzını bile açmadan;

“Kral öldü! Boradalar iptal. Çabuk tabutuna çakmak için mismar (çivi) yap!” demişler.

Demirci neye uğradığını şaşırmış. Bir anda ölüm korkusu yerini sevinçle karışık bir şaşkınlığa bırakmış. Bu mucizeye tanık olan eşi de yüzünde büyük bir huzurla demircinin kulağına eğilerek:

“Gördün mü? Cebanı Allah isterse ‘boradayı mismar eder’.”demiş.

İşte o günden sonra Antepliler, biçare kaldıkları durumda “BORADAYI MİSMAR EDEN ALLAH” derken aslında şunu hatırlatırlar;
Çaresiz görünen nice işin ardında görünmez bir kapı vardır. Allah dilerse sıkıntıyı hayra tebdil eder; insanın umudu tükendi sandığı anda rahmetiyle ona yetişir.

İbrahim Alisinanoğlu-16.11.2025