Geçtiğimiz hafta ilk ders zili çaldı, binlerce öğrencimiz okulların yolunu tuttu. Heyecanla başlayan bu eğitim-öğretim yılında maalesef bir kitap krizi ile karşı karşıyayız.
Devletimizin görevlendirdiği öğretmenler, çocuklarımızı eğitsin diye maaş alıyor. Üstelik üç ay tatil dönemi boyunca da bu maaşlar ödenmeye devam ediyor. Peki sonuç ne? Okullar açıldığında kitapların masalarda öğrencileri beklemesi gerekirken, bu yıl ne yazık ki durum öyle değil. Kırtasiyeler tıklım tıklım dolu, özellikle lise öğrencileri kitap arayışıyla sokak sokak dolaşıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı kitap hazırlıyor, öğrencilere ulaştırmaya çalışıyor. Öğretmenlere de “Bu çocukları eğitin” diyor. Ancak iş öyle bir noktaya geldi ki, dersler artık kaynak kitaplara endekslenmiş durumda. Öğretmenler, kendi branş bilgisini öğrencilerine aktarmak yerine kaynak kitaplardaki konuları birebir anlatma yoluna gidiyor. Oysa çocukların elinde devletin hazırladığı ücretsiz kitaplar var. Peki kaynak kitap bağımlılığına kim dur diyecek?
İşin bir başka boyutu da özel okullar… Geçmişte özel okullar kitapları kendi bünyesinde temin ederdi. Bu yıl ise velilere “Biz şu kırtasiye ile anlaştık, gidin kitaplarınızı oradan alın” deniyor. Olacak iş değil! 200-250 bin TL okul ücreti ödeyen bir veli, üzerine 40-50 bin TL de kitap ve kaynak masrafına katlanmak zorunda bırakılıyor.
Eğitim bir ticaret kapısı olmamalı. Milli Eğitim’in ve il milli eğitim müdürlüklerinin bu konuda denetimleri sıklaştırması, velilerin sırtına binen bu ağır yükün ortadan kaldırılması şarttır. Çünkü eğitim bir hak, lüks değil. Kitap da bu hakkın temelidir.