Bu yıl yaz mevsimi, adeta gökyüzünden üzerimize inen ateş gibi… 2025, hafızalarımıza yalnızca takvim yapraklarında değil, vücudumuzun en derin hücrelerinde hissettiğimiz kavurucu sıcaklıklarıyla kazınacak. Termometreler, daha önce görmediğimiz rakamları gösteriyor. Eylül ayının ilk gününde bile bu sacıklar bizleri inanılmaz etkiledi.
Kentin caddelerinde yürürken gölge arayışı, parklarda serin bir esinti umudu ve evlerde klimaya ya da vantilatöre sığınma hali… Bu sadece bir mevsim değil, adeta doğanın bizlere “Dikkat edin, dengemi bozuyorsunuz” mesajı gibi.
Ama bu sıcaklar yalnızca bizi değil, toprağı da kavuruyor. Çiftçi, tarlasındaki mahsulüne endişeyle bakıyor. Sulama maliyetleri artmış, yağmur bulutları gökyüzünden çekilmiş. Bazı ürünlerde verim düşüyor, bazı tarlalar ise erken kuruma tehlikesiyle karşı karşıya. İklim değişikliği artık bilim insanlarının raporlarında değil, bizim tarlalarımızda, sofralarımızda, cebimizde kendini gösteriyor.
Uzmanlar, bol sıvı tüketin, öğle saatlerinde dışarı çıkmayın diyor. Ama asıl tavsiye edilmesi gereken şey, doğayla kurduğumuz ilişkiyi değiştirmek. Çünkü bugün yaşadığımız bu kavurucu sıcaklar, gelecekte yaşayacaklarımızın yalnızca bir fragmanı olabilir.
Bu yazı, bize hem bir uyarı hem de bir fırsat sunuyor. Daha bilinçli su kullanmak, enerji tüketimimizi gözden geçirmek, tarımda daha verimli yöntemlere yönelmek… Belki de doğaya borcumuzu ödeme zamanı geldi.
Yaz bitecek, sıcaklar dinecek. Ama biz ders almazsak, gelecek yaz çok daha sıcak olabilir. Ve son olarak.. Bu sıcakların ardından iyi bir kış gelir diye düşünüyorum...