Ekonominin içinde bulunduğu durum malum… Ben de son dönemdeki yazılarımda ağırlıklı olarak Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi’nde yaşanan sıkıntılara dikkat çekmeye çalışıyorum. Çünkü burada yaşananlar yalnızca bir bölgenin değil, Türkiye’nin üretim gücünün nabzını tutuyor.

Sanayici haklı olarak dertli ama, yaşanan bu sıkıntı sadece ekonomi politikasına bağlanırsa, yarın piyasa düzelse de kırılganlık bitmez. Hafta içi bu kentin en önemli 3-5 sanayicisinden birisi ile sohbet ederken, anladım ki, kentin önde gelen sanayicileri, iş dünyasının yaptığı hataların farkında.

“Bu krizden ders çıkarmamız gerek. Artık geleneksel sanayicilikten çıkmak, sektörel çeşitliliği artırmak, bir sektörde yağunlaşma hatasından ayrılmamız lazım” diyor.

Üst üste konkordato haberlerinin yaşandığı bugünlerde gözler 30 Haziran dönem sonu faiz ödemelerine çevrilmiş durumda.

Türkiye ekonomisinin mevcut görünümünde, sıkı para politikası ve yüksek faizler reel sektördeki kırılganlığı her geçen gün daha da artırıyor. Gaziantep gibi üretimin kalbinin attığı şehirlerde bu durumun etkisi daha net ve daha çarpıcı biçimde hissediliyor. Uzun zamandır yazılarımda, Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi’nde yaşanan ekonomik daralma, maliyet baskısı ve finansmana erişim krizine dikkat çekmeye çalışıyorum. Önümüzdeki günlerde, bu sürecin daha da derinleşebileceği bir döneme giriyoruz: 30 Haziran.

30 Haziran tarihi, bankalarla çalışan şirketler açısından yılın en zorlu dönüm noktalarından biri olmaya aday. Çünkü borçlu cari hesap kullanan firmalar, bu tarihte ikinci dönem sonu faiz ödemelerini gerçekleştirmek zorunda. Ancak yüksek faiz politikası nedeniyle bu yükümlülük, özellikle sanayici ve üretici firmalar için ciddi bir mali baskı yaratıyor.

Bankacılık sektörü kulislerinden aldığımız bilgilere göre, birçok firma şimdiden ödeme planlarını revize etmeye çalışıyor. Ancak nakit akışı daralmış, maliyetleri artmış, kur farkı riskleriyle boğuşan işletmelerin bu ödemeleri zamanında gerçekleştirmesi zorlaşabilir. Bankalar ise bu riskin farkında; temerrüt ihtimaline karşı temkinli bir duruş sergiliyor.

Gaziantep OSB, Türkiye’nin üretim üslerinden biri. Ancak son aylarda elektrik tüketiminden, üretim kapasitesine kadar birçok veride gerileme göze çarpıyor. Yatırım iştahının azaldığı, üretimin yavaşladığı, firmaların personel azaltmaya yöneldiği bir dönemden geçiyoruz. 30 Haziran ödemeleri bu kırılgan yapıya adeta “sınav günü” etkisi yapacak.

Reel sektör temsilcileri artık bu tür krizlerin sürpriz olmadığını, sadece zamana yayılan bir bozulmanın parçaları olduğunu söylüyor. 30 Haziran, bu parçaların birleşip daha büyük bir yapısal soruna dönüşeceği tarih olabilir.

Çözüm Ne Olabilir?

İş dünyasının temel beklentisi net: Bankalar, reel sektöre daha anlayışlı yaklaşmalı; ödeme erteleme, yapılandırma gibi esnek modeller gündeme gelmeli. Aksi takdirde, zincirleme temerrütlerin tetiklediği bir güven krizi kaçınılmaz olabilir.

Ayrıca kamunun da bu tabloya kayıtsız kalmaması gerekiyor. Kredi Garanti Fonu (KGF) destekli yeni finansman modelleri, faiz sübvansiyonları ya da vergi erteleme benzeri destek adımları gündeme alınmalı.

Gaziantep sanayicisi üretmek, istihdam sağlamak ve ihracat yapmak istiyor. Ancak bunu yaparken, ağırlaşan finansman yükü altında ezilmek istemiyor. 30 Haziran, bu anlamda bir eşik olacak. Ya iş dünyasına nefes aldıracak bir yol açılacak ya da yeni bir daralma süreci başlayacak.

Ekonomi politikalarının merkezinde üretim ve reel sektörün olması gerektiğini bir kez daha hatırlatmak gerekiyor. Aksi halde yarının telafisi, bugünden çok daha pahalıya mal olabilir.