İthal siyasetçi, ithal bürokrat, ithal aday, hatta ithal fıstık, son bir kaç aydır Gaziantep gündeminde sıkça duyduğumuz sözler...
Siyasetçi, aday, fıstık falan değil de, özellikle bürokrasideki ithal furyası üzerine kafa yorulması gerektiğini düşünüyorum.
Son yıllarda Gaziantep’te dikkat çeken bir yönetsel eğilim var: “ithal bürokrat atamaları.” Yani, kentin yönetim kademelerine Gaziantep dışından isimlerin getirilmesi artık istisna değil, adeta bir norm haline geldi. Bu durum, hem yerel kamuoyunda hem de bürokratik çevrelerde ciddi tartışmalara neden oluyor.
Elbette, ithal bürokrat geçmişten bu yana Gaziantep'te her zaman tartışılsa da, özellikle Tarım İl Müdürlüğü ve Milli Eğitim İl Müdürlüğü'ndeki atamaların ardından, konu çok daha fazla kent gündeminde.
Gaziantep'te yıllardır en başarılı bürokratlardan birisi, yıllarca Tarım İl Müdürlüğü yapan Mehmet Karayılan oldu. Karayılan döneminde, öyle gıda denetimleri yapıldı ki, Tarım Bakanlığı'nın taklit ve tağşiş listesinde Gaziantep hep en ön sıralarda yer aldı. Allah var, Karayılan Müdür güvenli gıdada hile yapan kim varsa, sıfatına, önüne arkasına bakmadan işlem yaptı. Bizzat biliyorum, bu konuda sıkıntılar da yaşadı. Tehdit edildiği de, mahkemeye verildiği de, hatta şantaja uğradığı bile oldu. Ama, bildiğinden şaşmadı. Sonuç, bir baktık ki Manisa'ya gönderilmiş.
Aradan 3 ay geçti, aynı şey bu kez Milli Eğitim'de yaşandı. Yıllardır Milli Eğitim Müdürleri konusunda sıkıntı yaşayan Gaziantep, Erdal Kılınç ile tencere-kapak misali tam birbirine bulmuşken, LGS, YKS sınavlarında, Türkiye şampiyonları çıkartırken, kent Eğitim'de en üst basamaklara tırmanırken, bir de bakıyoruz, müdür Ankara'ya çekilmiş, yerine başka bir isim atanmış...
Hiç bir başarı cezasız kalmaz sözü sanki yerine getiriliyor. Hadi Mehmet Karayılan müdürlükte çok uzun süre görev yapmıştı, değişim artık gerekiyordu diye kabul edelim. Erdal Kılınç bu göreve geleli daha bir kaç yıl oldu ve son derece başarılıyken, değişiklik neden yapıldı, biri anlatabilir mi?
Eğitim camiasında kiminle konuşsam şaşkın ve kimse anlam veremiyor, nedenini anlamaya çalışıyor. Zaten tartışılması gereken nokta burası. Değişikliğin nedeni ne?
Ankara'dan birileri karar veriyor, yerelde etkisi nedir, ne değildir hiç umurunda değil, oluyor, bitiyor, değişiyor. Sonlara da katılımcılıktan bahsediyoruz...
Gidenin yerine gelen isimler belki çok daha doğru isimlerdir, liyakatlilerdir. Kimse işin orasında değil ki... Mesele, Gaziantepli başarılı bürokratların bir bir kıyım kıyıma uğraması, yerlerine kentle aidiyeti, geçmişi, geleceği olmayan isimlerin atanmaları.
Bir örnek vereyim. Tarım İl Müdürü İbrahim Sağlam Gaziantep'te göreve başladıktan kısa bir süre sonra, duyduk ki izne ayrılmış. Hem de 20 gün. Daha yeni göreve başladığın bir yerden, 20 gün izne ayrılıp gidiyorsan, zaten o kent için aidiyet hissetmiyorsun demektir. Son 3 aydaki taklit ve tağşiş listesine bakın, ne demek istediğimi anlarsınız...
Şu da var, Gaziantepli başarılı bürokratlara sahip çıkması gerekenler neden sahip çıkamıyorlar. Özellikle de siyasiler bu konuda neden sessiz? Doğrusu anlamakta zorluk çekiyorum.
Sonra ben Gaziantep'in sahibi yok dediğimde, özellikle milletvekillerimiz çok kızıyorlar. İçlerinden 2-3'ünü ayırıyorum, kusura bakmasınlar da, başarılı bürokratımıza da sahip çıkamıyorsanız, kime sahip çıkacaksınız...
Gaziantep, Türkiye’nin ekonomik ve demografik olarak en dinamik kentlerinden biri. Sanayisi, ihracatı, kültürel çeşitliliği ve toplumsal dokusuyla ülke genelinde öne çıkan bu kentte, yönetim kademelerine dışarıdan atamalar yerel dinamikleri doğrudan etkiliyor.
Son dönemde özellikle milli eğitim ve tarım gibi kritik kurumlara başka şehirlerden müdür ve daire başkanlarının atanması, “Gaziantep’te liyakatli isim mi kalmadı?” sorusunu da gündeme taşıyor...
Yerel paydaşlar, bu atamaların kentte aidiyet duygusunu zayıflattığını ve kamu kurumlarının yerel hassasiyetleri gözetmeden karar almasına yol açtığını savunuyor.
Gaziantep, farklı sosyoekonomik katmanları ve güçlü yerel dengeleriyle yönetilmesi zor bir kenttir. Yerel halk, kentin nabzını bilen yöneticiler ister. Ancak dışarıdan gelen yöneticilerin bu dengeleri anlaması, kent kültürüne adapte olması ve yerel aktörlerle sağlıklı iletişim kurması zaman alıyor. Bu da kamu hizmetlerinin etkinliğini doğrudan etkileyebiliyor.
Birçok yerel sivil toplum kuruluşu ve meslek odası temsilcisi, “Gaziantep’i tanımayan bir bürokratın masa başında aldığı kararın sahada karşılık bulmadığını” vurguluyor.
Resmî açıklamalarda genellikle bu atamaların “kurum içi rotasyon” veya “deneyim aktarımı” gerekçesiyle yapıldığı belirtiliyor. Ancak kulislerde konuşulanlar farklı:
Bazı çevreler, bu uygulamanın merkezî yönetimin yerel güç dengeleri üzerindeki kontrolünü artırma stratejisi olduğunu öne sürüyor. Yani mesele sadece idari değil, aynı zamanda politik bir karakter taşıyor.
Gaziantep, uzun yıllardır bürokrasiye ve siyasete nitelikli insan kaynağı yetiştiren bir kent. Ancak son dönemde, kent kökenli birçok üst düzey bürokratın ya merkeze çekildiği ya da başka illerde görevlendirildiği görülüyor. Bu da, “Gaziantepliler kendi şehirlerinde neden söz sahibi olamıyor?” sorusunu doğuruyor.
Bir kenti yönetmek sadece mevzuat bilgisiyle olmaz. O kentin sosyolojisini, hafızasını ve insan ilişkilerini bilmek gerekir. Gaziantep gibi kendi kimliğine sahip, güçlü bir şehirde ithal yöneticilerle başarı elde etmek kolay değil. Yerel aktörlerle istişare edilmeden yapılan her atama, hem kurum içi motivasyonu düşürüyor hem de kamuoyunda “dışarıdan dayatma” algısı oluşturuyor.
Elbette önemli olan atanan kişinin memleketi değil, niteliğidir. Ancak liyakat ile yerel uyum birbirini dışlayan kavramlar değildir. Gaziantep gibi büyük bir şehirde, kent kimliğini bilen, yerel dinamikleri anlayan yöneticilerle çalışmak hem kamu hizmetlerinin etkinliğini artırır hem de toplumun devlete olan güvenini güçlendirir.
Gaziantep’in ihtiyacı olan şey “ithal” değil, “entegrasyonu yüksek ve kentle birlikte düşünen yöneticilerdir."
Ve tabi ki bir de gerektiğinde yumruğunu masaya vurabilecek milletvekilleridir...