Gaziantep Üniversitesi GAÜN Mühendislik Fakültesince düzenlenen ve Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat'taki depremlerin görüşüldüğü "Deprem Bölgesi Zirvesi" yapıldı. Bu zirveyi takip etmek ve geleceğe dönük ‘gerçekçi’ yaklaşımları ve ‘çözüm önerileri’ni dinlemek, ileride oluşabilecek doğal afetlere karşı bilinçlenme hususunda etkili panel oturumları oldu.

Öncelikle iletişim bilimi öğrencisi olarak zirvede bulunmam kendi adıma faydalı oldu. Zirve gerçekleştirmeden önce üzerinde araştırmalar yapıp fotoğraflar kaydettiğim tüm konu başlıkları yer alıyor ve geleceğe dönük şehrin karşılaşabileceği sıkıntılara karşı endişelerim, öngörülerim önceki yazılarımda belirttiğim önemli başlıklar ve diğer meselelerin zirvede ele alınması beni bir hayli heyecanlandırdı. Zirve üzerine notlarımı aşağıya ekledim.

Oturumda dikkatimi çekenler arasında Gaziantep için riskin henüz devam ettiği oldu. Gaziantep’in Batı bölgesi kırmızı alan, Doğu bölgesi ise mavi alan olarak sunuldu. Bunun anlamı Batı tarafımız yani Şehitkamil, Nurdağı ve İslahiye bölgelerinin fay hattının üstünde ve yakınında olması ayrıca toprağının tarım arazileri olarak değerlendirilmesine dikkat çekildi. Yesemek fay hattı İslahiye’nin içerisinde ve bu fay hakkında daha önce yazımda dikkat çekmiştim. (Detaylı gazeteci gözlemi bilgi için geçmişe dönüp okuma yapabilirsiniz) 2024 Deprem Zirvesi’nde yer alan uzman konukların hepsi ortak noktada bu fay hattının henüz kırılmadığını beyan ettiler. Profesörler, Gaziantep’in kalıplaşmış olan “artık 500 yıl deprem olmaz” algısının olmaması gerektiğini izah ettiler. Bu izahat Türkiye haritası üzerinden ülkemizde gerçekleşen tüm depremlerin seyir halleri anlatılarak gösterildi. Bu anlatımdan çıkaracağımız yol haritası ise ‘Gaziantep’te büyük bir deprem oldu, artık 100-500 yıl olmaz’ algısının yanlış olmasıdır. Yesemek fayının, altı çizili kırılmadığını ve risk haritasında Gaziantep’in Batı bölgesinin kritik olduğu açık açık dile getirildi. Tüm bunlara ek olarak belediyecilik işleri de hali hazırda eleştirildi. Profesörlerden biri; “Depremin ilk günlerinde şehir merkezine gelen ezilmeler, vefatlar gibi depremzede hastalarımız Gaziantep Atalar Köyü civarından geldi. Atalar Köyü Dedeman Otel’i sağ omuza aldığımızda eski Adana yolu üzeri diye bizim ifade ettiğimiz bir yol, oradan yaklaşık 20 km ileride Sakçagözü var, kuzeyinde Narlı yani depremin merkezinin yakın olduğu bölgeler burası. Gaziantep’i Hatay limanına yaklaştırmak yönetim açısından ekonomik olarak mantıklı olabilir ama çok büyük yanlıştır. İmarları, Gaziantep’in Doğu’suna doğru genişletmek daha doğru adımlar olacaktır. Gaziantep’in Doğu’su özellikle Nizip bölgesi, sert kayaç ve zemini Batı ile kıyasladığımızda daha sağlam” dedi.

Zirvede Gaziantep’in zemini de anlatıldı. 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremde Gaziantep’in diğer şehirlere göre çok şanslı olduğu ve yıkılan alanlarının yine kendilerinin de işaret ettikleri üzerine Batı kısmının ve yer yer zemini yumuşak alanların sıkıntılı olduğu aktarıldı. Zeminin önemini şu örnekte net bir şekilde ifade edildi: Depremden sonra bir bina yıkılıyor. Yanında ki bina ise yıkılmıyorsa bunun zemin ile ilişkisi vardır. Ayrıca zemin hususunda kültürel miraslarımız olan tarihi yapıların zeminlerinden de bahsedildi. Gaziantep şehir merkezinin asırlar boyunca bir sürü medeniyete sahip olduğunu, nesiller boyu medeniyetlerin yaşadığı kale ve çevresinin zeminin sert kayaç olduğunu ancak dayanıklılık hususunda imar yapılarının güvenilmemesine tekrardan gözden geçirilmesi gerektiği aktarıldı. Şehir merkezinde daha önceden kalan artık yokuş tepe gibi adlandırılan sonradan ‘dolgu’ ile yüksekliklerin yer aldığı ve bunun da belediyelerin raporlanması gerektiği vurgulandı. Halen bu dolgular raporlanmamış.

Asbest tehlikesi ve geri dönüşüm atıkları üzerine

6 Şubat depreminin ardından yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının durumu hakkında endişeler artarken, hafriyatların döküldüğü deprem alanlarında asbest tehlikesi de gittikçe arttı. Konuya ilişkin bende iletişim bilimi alanı üzerinden araştırmalarımı Nurdağı-İslahiye yolu üzerinde bulunan enkaz yığınları ve hafriyatları oraya götüren işçiler üzerinden bilimsel bir araştırma yapmıştım. Zirvede ‘asbest’ konusunu da değinildi. Deprem sonrası su kaynaklarının durumu, çevresel etkileri ve insan sağlığı açısından oldukça kritik. Zirvedeki uzmanlara göre, yoğun asbest tehlikesi altında bulunan deprem bölgesinde yıkım ve ayrıştırma çalışmaları mevzuatlara uyulmadan yapılmaya devam ediyor. Uzmanlar, önlem alınmadığında asbestin kansere ve kalp krizine neden olabileceğini söylüyor. Zirvede konuya ilişkin açıklama yapan profesörlerden biri; “İnanılmaz derecede doğaya kalıcı hasarlar bırakıyoruz. Deprem bölgesiyiz, bir taraftan da göçler alıyoruz. Depremlerden dolayı binalarımız yıkılıyor. Deprem bölgelerinde hafriyat kamyonlarının toplandığı enkaz alanlarında hatta Hatay’da benim bildiğim en az 20’ye yakın deprem sahası var. Problemin boyutu büyük. Bizim ilk günden beri tahminimiz; bazı senaryolardan hesap yaptık. Minimum 200 milyon ton en az tahmin edilen 110 milyon ton Hatay il sınırı ya da Hatay çevresinde ki tüm illeri bir metre yukarı kaldırın demek oluyor. Bu tahmin enkaz yığınlarının büyüklüğü” dedi.

Konuşmacı bu tahmini ve gözleme dayalı hesabını asbestin zararlarına ilişkin söylemleri sonrası yaptı fakat ben buraya uzun uzun anlatmayacağım. Asbest tehlikeli ve deprem bölgesinde solunum yolu hastalıkların artmasına hatta kansere kadar etkisi söz konusudur.

Yönetim sistemi ve çevre cezalarının başlaması üzerine

Bu konu üzerinde aldığım notlarda çok manidar şeyler aktarıldı. Yönetim öyle eleştirildi ki gerçekten de çok haklılar. Çünkü bilim insanları önerme yapar. Yönetim bu önermeleri değerlendirir ve harekete geçer. Konuşmacılardan biri yönetimin halkı bilinçlendirme konusunda aynı zamanda çevre cezalarının uygulanmaması konusunda yerinde eleştirilerde bulundu. Bu eleştirilerden birine örnek verecek olursam konuşmacının biri şu sözleri ithaf etti; “Bugün kentlerde bakıyoruz panolarda, reklam billboardlarında ve afişlerde hep siyasi söylemler hep reklam gibi halkı çevreye doğaya afetlere karşı bilinçlendirecek hiçbir çalışmaların olmadığı afişlerle karşılaşıyoruz” dedi. Bu eleştiri gerçekten düşündürücü. Yönetim halkın bilinçsizliği ve oy kaybetme korkusu ile çevreye doğaya karşı sert kararlar alamıyor. İşin sonunda yönetimde halkta yaşanan acı senaryolarda sınıfta kalıyor.

Adana-Ceyhan bölgesi örneği

Son olarak sulak bölgeler üzerine Adana-Ceyhan 1998 depreminden yola çıkarak güzel anlatımlar yapıldı. Gaziantep’te bilindiği üzere Alleben deresi yakınlarında binalar var. Önceki yönetimler buna göre şehrin imarını yapmışlar fakat önümüzdeki olası afetlere karşı dere yataklarına ve zemini yumuşak tarım arazileri yerlerine tekrardan gözden geçirilmesi konusunda uyarılarda bulundu.

Son olarak elimden geldiği kadar dinlediklerimi çok kısaltarak ve anlaşılabilir bir dille yazmaya özen gösterdiğimi belirtmek isterim. Uzman konuşmacıların isimlerini yazmadım. 2024 Deprem Zirvesi Paneli’ni Youtube’den tamamını dinleyebilirsiniz.