29 Nisan 2013 Saat: 02.29
Anacığım, sebeb-i hikmetim,
Anadolu’nun ücra bir köyünde kerpiçten bir odada soğuk bir güz sabahı hayat verdin bana. İdare ışığında müşfik bir köy ebesinin ellerinde tarifsiz bir acıyla yaşamın kollarına sundun beni.
Ağustos sıcağında bağ keserken ya da Çukurova'nın mümbit pamuk tarlalarında ırgatlık yaparken yetirip büyüttün beni.
Ömrümün her deminde Anadolu toprakları gibi cefakar, çınar ağacı gibi müşfik ve kuşatıcı, Tih çölü gibi sıcacıktın... Beni hiç üşütmedin.
Beni senden alıp götüren her otobüsü bir tabut bildim... Kader ağlarım Hint Okyanusu kıyılarında örülürken, binlerce kilometre öteden kuşluk vakti dudaklarından dökülen dualarında sükûn buldu ruhum.
Yüreğimizdeki vuslat ateşini kırık dökük dil sürçmeleriyle, düşe kalka okuduğun Yasin-i Şeriflerle dindirdin, serinlettin. Bilirim ki, duaların olmasa ben neye yararım ki?
Düştüğüm her karanlık çıkmazı, iman ettiğim dualarınla aydınlık yarınlara dönüştürdün... Ey sebeb-i hikmetim ve yine bilirim ki bugün ben, o mütevekkil dualarının bir eseriyim.
Nice sabahlar bilirim ki, sen O'na değil, sabah sana uyanmıştır... Sırf ben için. Dudaklarından üzerime bir sağanak yağmur bereketiyle dökülen Amin'lerin vardı huzur verici... Asla unutmayacağım yakarışların.
Böyle bir ananın oğlu olmak ne de zor bir bilebilsen! Ne yaparsam yapayım sana dair hiç tükenmeyecek pişmanlıkların mahkumuyum.
Ey Rab! Beni anama asi değil muti eyle. O'nu cennetine sırtında taşıyabilecek bir kul eyle beni. Bizi cennetinin Ana-oğlu kıl.
Seni soluğunun sıcaklığını hissedecek kadar yakınındayken bile sürgün uzaklığında özleyen oğlun.
Alin...