Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) son verilerini ekonomiyle ilgilenen herkes mutlaka okumuş veya duymuştur.

Açıklanan verilere göre, Gaziantep, kişi başına düşen ortalama kredi miktarında 3. sırada yer alıyor. Daha da kötüsü, her zaman borcunu ödemekle övünen Gaziantep, takibe düşen borçlu iller arasında 4. sırada bulunuyor.

Borcunu ödemeyip takibe düşenlerin en fazla olduğu şehirler arasında 4. sırada yer alan Gaziantep’te, kişi başına düşen takipteki borç miktarı 10 bin 680 TL. Bu veriler, Gaziantep’in borcunu ödemekte ciddi şekilde zorlandığını açıkça ortaya koyuyor.

Oysa yıllar boyunca Gaziantep, en fazla borcu bulunan iller arasında ön sıralarda yer aldığı gibi, borcuna en sadık şehirler listesinde de hep ilk sıralarda bulunmuştu. Ancak son verilere göre tablo tersine dönmüş görünüyor. Gaziantep, yine borçlu şehirler arasında zirvede; fakat bu kez, borcunu ödeyemediği için takibe düşen şehirler sıralamasında da üst sıralarda.

Özellikle borcunu ödemeyip takibe düşme oranıyla ilgili istatistik, hem korkutucu hem de düşündürücü. Aslında bu veriler kimse için sürpriz değil; Gaziantep’in ekonomik tablosu aylardır kırmızı sinyaller veriyordu.

Gaziantep’in kalbi olan Organize Sanayi Bölgesi’nin durumunu aylardır yazıyor, çiziyoruz. Konkordatolar, kapanan işletmeler, iflaslar, işten çıkarılan işçiler, azalan kapasite, gerileyen ihracat, artan cari açık, düşen enerji tüketimi…

Tüm göstergeler aylardır “SOS” veriyor. Gaziantep sanayisinde kırılmanın yaşandığı bir dönemdeyiz. Gaziantep en fazla kredi kullanan 3. şehir ya; iş dünyasında, OSB’de bankalara borcu olmayan sanayiciyi bulmak artık neredeyse imkânsız. Herkes, hem de ciddi rakamlarla borçlu.

Ve işin en kötü yanı, tünelin sonunun kapkaranlık olması. Kimse ışığı göremiyor, bu şartlarda görülmesi de pek mümkün değil. Bugün yaşanılan durumdan daha kötüsü ise, işte bu belirsizlik ve umutsuzluk.

Ancak unutmamak gerekiyor: Gaziantep, tarih boyunca en zor dönemlerde bile ayağa kalkmayı başarmış bir şehir. Şimdi de bu karanlık tünelden çıkmanın yolu, yeniden üretim, yeniden güven ve yeniden umutla mümkün olacak. Bu şehir, kendi küllerinden doğmayı her defasında bildi; yeter ki yeniden inanmayı unutmasın.