Gaziantep için gündemde iki çok önemli konu var. Biri, Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi’nin yaşadığı sorunlar. Diğeri de Gaziantep’in turizm alanında elindeki tarihi fırsatı kaçırma noktasına gelmesi.

Organize’deki sorunlarla ilgili bir aydır yazıyorum. Üst üste gelen konkordato haberleri, aslında yaşananların özeti. Ekonomi Koordinasyon Kurulu Başkanı Cevdet Yılmaz’ın geçen hafta Gaziantep’te iş dünyasıyla buluşmasının ardından, Gaziantep sanayisinin önemli isimleri Fatma Şahin ile birlikte Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’i ziyaret edip hem yaşananlarla ilgili rapor sundular hem de destek istediler.

Sanayicinin yaşadığı sıkıntı derin ve bu sorunları tek çözecek yer Ankara. Kısa vadede de sorunların çözümü zor gözüküyor.

Bu hafta asıl değinmek istediğim konu, hem küçük esnafın yaşadıkları hem de Gaziantep’in turizm konusunda geri gitmesiyle alakalı…

Açık söylüyorum, ben kitabı tersinden okuyacağım. Yazacaklarım belki biraz radikal olacak, hatta ağır bile kaçabilir ama bunları memlekette artık birilerinin dillendirmesi gerektiğini düşünüyorum. Ben bu riski alıyorum ve gelebilecek eleştirilere de açık olduğumu belirtmek istiyorum.

Gaziantep’te son 3-5 yıldır en büyük tartışma konusu, Gaziantep’in aşırı pahalı oluşu ve “Gastronomi Kenti” unvanının bir anda “Gastrokazık” unvanına dönüşümü. Buna bir de son 1 ayda eşek eti tartışması eklenince, Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır gibi bölge illerinin Kurban Bayramı’nda turist akınına uğrarken, Gaziantep’in pastadan pay alamamasını endişeyle izledik.

Gaziantep gerçekten kazık mı, aşırı mı pahalı, bunu enine boyuna tartışalım. Turizmin gözbebeği kent, ‘Gastrokazık’ algısı ile kendi ayağına mı sıkıyor? İnceleyelim.

Kendi fikrimi söyleyerek başlayayım. Gaziantep, evet ucuz değil ama söylendiği gibi çok pahalı veya “kazık” bir kent de değil. Sorunun asıl kaynağı, birkaç mekanın uçuk fiyatları ve bunların sosyal medyada sürekli gündeme getirilmesi. Peki, o zaman bu eleştiriler ve tartışmalar niye? Zaten tartışılması gereken asıl mesele de bu…

Gaziantep ve pahalılık üzerine vereceğim bir örnek, aslında algının neden oluştuğunun en güzel göstergesi.

İstanbul’dan Gaziantep’e gelecek bir tur firması, öğle yemeği için Hışvahan’dan toplu fiyat istiyor. Aldığı fiyatı ne ben söyleyeyim ne de siz duyun. Öyle böyle değil. “Benim müşterim belli, sizi istemiyorum” fiyatı vermiş yani. Bu, tekil ama çarpıcı bir örnek. Yakın tarihte açıldıkları için söylüyorum; Hışvahan, Omaç tarzı işletmelerin fiyat-performans dengesizliğiyle dikkat çekmesi, şehrin geneline yönelik bir “kazık” algısını besliyor.

Gaziantep’te gastronomi denilince akla gelen markaları biliyoruz. Bir elin parmaklarını geçmezler. İşte bu markalar ve mazisi olmayan Hışvahan, Omaç gibi kendini o standartta gören firmalar, Gaziantep’in adını pahalılık ile anılır hâle getirdiler. Kentte bu algının kaynağı bizatihi memleketin kendi sakinleri olmuş durumda.

Örnekleme ile devam edeceğim. Firma isimleri vermeyeceğim…

Geçtiğimiz hafta sonu, ailemle 6 kişi Millet Bahçesi’nde son dönemlerin meşhur kebapçısına gittik. İyi de yedik, hatta arttı bile. 2300 TL ödedik. Kişi başı 370 TL’ye geliyor.

Çarşıda, meşhur lokma tatlıcısının yanında güzel bir Urfa ciğeri yapan kebapçı var. Yine 6 kişi gittiğimizde ödediğimiz ücret 1500 TL’yi geçmiyor. Kişi başı 250 TL.

Diyeceksiniz ki, “Fiyatı ucuz, ya lezzet?” İnanın, lezzetin hiçbir farkı yok. Belki az öz yaptığı için daha leziz bile diyebiliriz.

Bu kez mekân adı vereyim: Millet Bahçesi’nin içerisinde MSM Sokak Lezzetleri var. Peynir dürümünden dolmaya, kızartmadan nohuta, ciğer kavurmasından tavaya kadar ne ararsan var. Dürümü 60 ile 70 TL arasında… En son Cuma namazından sonra 4 kişi gittik, 300 TL ödedik.

Bir de şehir dışından örnek vereyim. Mesela Gaziantep ile kıyaslanan Mardin… 2 sene önce Mardin’i gezmeye gitmiştim. Gidenler bilir; Mardin-Midyat arasında kırsalda, Beyaz Su diye güzel bir alan var. Dere akarken üzerine kurulu sedirlerde yemeğini yiyip çayını içiyorsun. Gittim, yemeğimi yedim, çayımı içtim. Fiyat Gaziantep’in iki katı, lezzeti sormayın, yerlerde sürünüyor. Ödediğim para, ortama verilen para.

İki sene önce tatilde Mersin’deydim. Silifke tarafında… 5 gün kaldım, bir öğün bile yediğimden tat almadım. Fiyatları da Gaziantep’in 1.5 katı.

Aslında Gaziantep’in genelinde durum bu ama, bir kaç firmanın uçuk fiyatları, Gaziantep’i pahalı bir kent gibi gösteriyor. Yıllar yıllar önce “Gaziantep’te bir lira ile de 100 lira ile karnımızı doyururuz” demez miydik?

Şimdi de 100 lira ile de 1000 lira ile de Gaziantep’te karnımızı doyurmak mümkünken, sosyal medyaya göre bu mümkün değil.

Demem o ki sadece Gaziantep değil; Mardin’de de, Mersin’de de, Şanlıurfa’da da, Diyarbakır’da da pahalı mekânlar var. Ama kimse bu iller için “Gitmeyin, kazıklıyorlar” demiyor.

Bizde ise “kazık” unvanını çıkartanlar turistler değil, biz kendimiziz. Şimdi de ceremesini hep birlikte çekiyoruz, daha da çekeceğiz gibi gözüküyor.

Mesala Organize’de, Küsget’te, çarşıda, çok fazla bilinmeyen, fiyatı makul, lezzeti çok güzel öyle mekânlar var ki… çoğunluk. Öyle olsa da, o 3-5 firmanın fiyatlarından dolayı maalesef “Gaziantep pahalı” algısı almış başını gidiyor.

Zurnanın zırt dediği yer de işte tam burası… Gaziantep’in en lüks mekânına gidip, çok pahalı diye adisyon fişini paylaşanlar var ya… O fiyatları bile bile gidiyorsun, sonra da pahalı diye dert yanıyorsun.

Gaziantep’e git, gez; öyle uygun fiyata öyle güzel lezzetler yersin ki, çıkarken “Ellerinize sağlık” deyip güzel de bahşiş bırakmazsan ben hiçbir şey bilmiyorum…

Hepimiz fiyatları yüksek olan mekânları biliyoruz, gitmeyin o zaman. O firmaların gözüyle bakarsak da, zaten onlar da işin aslı vatandaşın pek gelmesini istemedikleri, çok dar kapsama hizmet etmek istediklerinden fiyatlarını yüksek tutuyorlar. Onları da anlarım.

Sözün özü, turizmde sorun büyük gözükürken, böylesi ciddi bir meseleye çözüm odaklı yaklaşılması gerektiğini düşünüyorum. Geniş ölçekli turizm çalıştayı bu anlamda şart gözüküyor.

Gaziantep’i makul fiyatlı, lezzetli ve samimi mekanlarıyla öne çıkarmak elimizde. Herkesin bildiği pahalı yerleri tekrar tekrar şikayet etmek yerine, bu kentin asıl ruhunu yansıtan esnaf lokantalarını, sokak lezzetlerini, gerçek kebapçıları öne çıkaralım.

Aksi halde, Gaziantep bu algıyı yıkamazsa, yıllardır emekle büyüttüğü turizm pastasını Mardin, Diyarbakır ve Şanlıurfa’ya kaptıracak gibi görünüyor. Haberiniz olsun.