2016 yılında FETÖ’cü teröristlerin hain darbe girişiminin ardından, özellikle Gaziantep’te iş dünyasına yönelik yapılan temizlik sürecinde en çok “FETÖ Borsası” iddiaları konuşulmuştu.

O dönemde yaşananların detaylarına tek tek girmeye gerek yok; kimlerin bu işlere bulaştığını, arada dönen milyon dolarları herkes çok iyi biliyor.

Şimdi ise hukuk camiasında bambaşka bir mesele gündemde: Konkordato borsası iddiaları. Bazı avukatlar arasında bu söylentiler hızla yayılırken, devletin savcı ve hakimleri ise tüm hassasiyetleriyle işlerini yapıyor, gerçek mağdur ile fırsatçıyı ayırt etmeye çalışıyor.

Konuyu derinlemesine açmak gerek...

Ekonomik şartlar ortada. Ülke zor bir dönemden geçiyor. Gaziantep gibi üretim ve ticaret yoğunluğu yüksek şehirlerde ise bu süreç daha ağır hissediliyor. Maliyet artışları, finansmana ulaşmadaki güçlükler ve belirsizlikler nedeniyle işletmeler zor günler yaşıyor.

Özellikle son bir yılda konkordato haberleri neredeyse günlük hale geldi. Çoğunlukla küçük ölçekli firmaların adını duysak da, aslında büyük şirketlerin de bankalar ve devlet desteğiyle ayakta durduğu bilinen bir gerçek. Bu nedenle bazı iş çevreleri süreci, “Ayakta kalan kalır, kalamayan gider” sözleriyle özetliyor.

Firmalar nefes alabilmek için ilk olarak konkordato talebine yöneliyor. Mahkemelerden 3 ay, 6 ay ya da 1 yıl süreyle geçici mühlet alan şirketler, bu dönemde devletin görevlendirdiği komiserlerin denetiminde ödeme planlarını düzenliyor, borçlarını öteliyor. Süre bitiminde ise kimileri ek süre alıyor, kimileri iflasla karşı karşıya kalıyor.

Ancak asıl sorun da burada başlıyor. Konkordato ilan eden bir firmanın ödemeleri durunca, tedarikçileri de alacaklarını tahsil edemiyor. Bu da zincirleme yeni krizlere yol açıyor. Yani konkordato, bir firmayı kurtarırken, onunla iş yapan başka firmaları batırabiliyor.

Yasal olarak borç yükü altında ezilen şirketlere nefes aldırmak için getirilen konkordato hakkı, uygulamada kimi zaman istismar ediliyor. Örneğin geçtiğimiz günlerde Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı ve 453 milyon TL’ye satılan akaryakıt yeri ihalesine, konkordato ilan eden bir işadamının yan firmasıyla katıldığı iddia edildi.

Bu konuyu daha önce gündeme taşıyan isimlerden biri Gaziantep Ticaret Odası Başkanı Tuncay Yıldırım oldu. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de konkordato taleplerindeki istismara dikkat çekerek yasal düzenleme yapılacağını açıklamıştı. Görünen o ki bu düzenleme acilen hayata geçirilmek zorunda.

Bu işin piyasa boyutu. Gelelim hukuki boyutuna...

Gaziantep’te savcılar ve hakimler konkordato başvurularına karşı son derece duyarlı. Talepler titizlikle inceleniyor; gerçek anlamda ekonomik çıkmazda olanlar korunmaya çalışılırken, istismar amaçlı girişimler reddediliyor. Hatta her kabul edilen başvuruya karşılık, reddedilen 2-3 dosya olduğu ifade ediliyor.

Üstelik FETÖ iltisaklı şirketlerin konkordato talepleri de zaman zaman gündeme geliyor. Bu talepler, “piyasayı karıştırma amacı” taşıdığı gerekçesiyle mahkemelerden geri dönüyor. Daha önce “Konkordato’da FETÖ Oyunu” başlığıyla da yazdığım gibi, bu mesele dikkatle takip ediliyor.

Gelelim zurnanın zırt dediği yer, yani konkordato borsasına...

Asıl tartışmalı nokta “konkordato borsası” söylentileri. Devletin savcı ve hakimleri, konkordato meselesine aşırı titiz ve duyarlılıkla yaklaşırken, bazı avukatlar arasında bu işin borsası oluştuğu iddiaları almış başını gidiyor. Ağırlıklı olarak, konkordato talepleri ile aynı avukatların ilgilendiği herkesin dilinde. Öyle ki, Gaziantep'te ret yiyince, yakın illerden konkordato kararı aldırdıkları bile konuşuluyor.

Talebi reddedilen, bu işi takip eden avukatlar kim inanın bilmiyorum. Hukuk camiasında son dönemde en çok konuşulan konu bu ve bahsi geçen rakamlar da bol sıfırlı olduğu için yazma gereği duydum.

Her ne kadar iddialar vahim olsa da, Gaziantep’teki hakim ve savcıların hassasiyeti, iş dünyası ve kamuoyu için önemli bir güvence. Ancak bir gerçek var ki; konkordato borsası iddiaları göz ardı edilemeyecek kadar ciddi.
Bu nedenle hem yargının titizliği, hem de devletin yapacağı yasal düzenleme, ekonominin ve adaletin sağlıklı işlemesi için hayati önem taşıyor.