Ben ufakken;

Bağın bahçenin, tozun toprağın içinde…

Ayakta cislaved lastik çarıklar…

Kıçımızda kısa lastikli şortlar…

Taydaşlarımızla tozun toprağın içinde fink atar dururduk.

Ana’m da durmadan;

” Çekme oğlum kopar”der, dururdu.

Neyi?…Kısa şortumun lastiğini!

Yaptığım bir marifetmiş gibi…

Laf dinlemez…

İflah olmaz inadımla çeker, sündürür dururdum.

Çek… Bırak!… Çek… Bırak!

Yalama oldurdu lastik… Gevşerdi.

Neticede ipe dönen don lastiği kopardı.

Sonra, ben de şortu, lastiği alır…

Anamın karşısında dikilirdim.

“Ana !… Lastik koptu… Al yap!

Ana’m da her seferinde aynı şeyi tekrarlar;

“Sündürme demedim mi?…

“Bak yine koparttın dert tutmayısıca !”der…

Bir ton hanek (laf) sayardı.

Sonra da esneme kabiliyetini yitirmiş…

Tiftiği çıkmış, tel tel olmuş, ipe dönmüş…

Düğüm bile tutmayan lastiği yerine geçirmek…

Şortu belimde durdurmak için didinir dururdu.

Yıllar sonra İtiraf ediyorum;

Anama zulüm etmişim… Yazık etmişim!

Oysa Mesele, benim sündürme inadımdan…

Lastiğin elastikiyetini yitirmesi meselesiymiş.

Geç fark ettim ölçüsüz gerilen lastiğin koptuğunu…

Kopan lastiğinde kıçı ayazda bıraktığını!

Gelelim sadede!

Kopan donun Lastiğinedüğüm atıp tekrar kıçınıza geçirebilirsiniz.

Ama gerilen insanı sakinleştirmek dona düğüm atmaya benzemez.

“Öfke baldan tatlı” kabul ediyorum.

Ama fazla gerilmenin ruh dengelerimizi altüst ettiği…

Vücut kimyamızı bozduğu…

Aklımızı başımızdan aldığı bir gerçek.

Sorunları uhuletle suhuletle çözmek varken…

Konuşmak, anlaşmak, paylaşmak varken…

Bu gerginlik niye?

Lütfen biraz daha sakin olalım