Balzac "Millet, edebiyatı olan topluluktur." der. Bu sözden hareketle tarih sahnesinde bir millet olarak var olabilmenin o halkın edebiyat sanatındaki müktesebatıyla mümkün olduğunu söylersek bu hiç de yanlış bir söylem olmayacaktır.

   Edebiyat toplumun aynasıdır ve edebiyat, sosyal yaşamdan bağımsız olarak gelişen bir süreç değildir. Buna göre edebî türleri ve biçimleri ve bunların gelişimini de reel hayattan bağımsız olarak düşünemeyiz. Destanlar, göç ve savaş gibi büyük toplumsal olayların edebiyat sahasındaki somutlaşmış hâlidir. Ağıtlar, türküler, mesneviler de yine kendine özgü toplumsal bir arka planın sonucudurlar.

   Bir toplumda yaşanan her olayın edebiyat alanında mutlaka bir karşılığı vardır. Örneğin cumhuriyet öncesinde toplumumuzda meydana gelen siyasi ve toplumsal değişme ve gelişmeler, Tanzimat Edebiyatı'nın ve sonrasındaki edebî dönemlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

   Bir milletin edebiyatla olan ilişkisi o toplumun kültürel gelişmişlik düzeyinin de en önemli göstergelerinden biridir. Bir ülkede ne kadar çok kitap okunuyorsa ve edebiyatla o toplum arasında ne kadar sıkı bir bağ varsa o ülkede kültürel bir kalkınmışlıktan söz edebiliriz. 

   Şüphesiz toplumların başta edebiyat olmak üzere müzikle, sinemayla, tiyatroyla, resimle, heykelle vb. ne kadar güçlü bir bağı varsa o toplumun estetik anlayışı da bir o kadar yüksek olmaktadır. Bu estetik zevk ve anlayış da doğal olarak her alanda kendini gostermektedir.

   Edebiyattan ve kitaplardan uzak kalmamak dileğiyle...