Birkaç gündür ısrarla alışverişe davet ediliyoruz.  

Bu çılgın davetin adı “Efsane Cuma” alışverişleri.

Aslında Amerikalılar buna; “Black Friday “, “Kara Cuma(!) diyorlar.

 Kara cuma;” Anneler günü, babalar günü, sevgililer günü, yıl başı” gibi batının insanları para harcamaya teşvik ettikleri özel günlerden biri.

Bu özel günler, kapitalizmin insanların duygularını istismar ederek, reklam kamçısıyla müsrifliği teşvik ettiği küresel oyunun parçasından başka bir şey değil.

Bizim toplumumuzda “kara Cuma” uzun yıllar kabul görmedi.

Ama daha sonra, “Kara Cuma”; “Efsane Cuma, Bereketli Cuma, Çılgın Cuma” diye adlandırılarak toplumumuza sunuldu.

 “Kara Cuma”, yani “Efsane Cuma” aslında kapitalist Batının Hristiyan inancının sevimli ambalajlara sarmalanıp bize dayatılan tüketim çılgınlığından başka bir değil maalesef.

 Aslında batı çaktırmadan hem Hristiyan inancını ihraç ediyor hem de bireyleri daha fazla tüketmeye teşvik ederek, bir taşla iki kuş vuruyorlar.

Bu çılgınlık son üç beş yıldır bizde de rağbet görmeye, insanların aklını başından almaya başladı.

Farkında mısınız? “Efsane Cuma” gelmeden günler öncesinde, televizyon kanallarında, gazetelerde, radyolarda, sosyal medyada ve haberlerde alışveriş reklamlarının bombardımanına tabi tutuluyoruz.

Daha mağazaya girmeden, malı görmeden;

“Kampanya, ucuz, fırsat, indirim, yarı fiyatına” sözcükleriyle beyinlerimiz yıkanıyor.

Hiç ihtiyacımız olmadığı halde tüketim duygumuz kışkırtılıyor.

Günlerce “Al!...  Al! Fırsatı kaçırma al!” telkinleriyle beraber;  

“O almadan sen al!”,

“O seçmeden sen seç!”,

“Paran yoksa kredi kartıyla al! Taksitle al!”

 “Alışveriş yap kazan! Alışveriş yap mutlu ol!”…

 Tekrarlarıyla, şuur altına yerleşen alma arzusunun kaçınılmaz cazibesine kapılmış halde, sabahın köründe mağazaların kapısına dayanıyor, yüzlerce metre kuyruk oluşturuyoruz.

Ya da sanal alemde klavyelerin başında nöbet tutuyor, malı kaçırmamak için saatler harcıyoruz.

Mağazaların kapıları açılınca insanlar birbirini ezercesine turnikeden fırlayan yarış atları gibi mağazaya dalıyor, reyondan reyona koşarken kendilerinden geçiyorlar.

 Elbette ihtiyacımız olanı alacağız, kesemize uygun olanı seçeceğiz.

Ancak reklamların telkinleri, serbest piyasanın ayak oyunlarıyla bize dayatılan günlerin havasına kapılıp şuursuzca alışveriş yaparak bir yere varamayız.

İhtiyacımız olmayan eşyalarla evimizi doldurmanın bir alemi yok!

Bu alışveriş yöntemleri neslimizi eşyanın, markaların esiri etmektedir. 

“Kara Cuma” gibi özel adlar altında bize sunulan günler tüketimi kamçılarken, müsrifliği teşvik edip, sosyal katmanlar arasındaki mesafeleri giderek aralamakta.

Müsriflik yapıp efsane günlerin efsunlu havasına kapılıp şuursuzca alışveriş yaptıktan sonra, faturaları ödeme günü geldiğinde ödeyemediğimizde rezil olmak yanında, mutsuz olmakta var.

Ayağımızı yorganımıza göre uzatmakta, ölçülü yaşamakta fayda var.

Şirketler efsane günlerini tüketicinin hayrına mı yapıyorlar sanıyorsunuz?

 Efsane günlerinin gayesi tüketiciyi korumak değil, daha fazla mal satıp, daha çok para kazanmaktır.

“Efsane Cuma “tüketicinin cebinin boşaltıldığı, satanın köşeyi döndüğü günler.

Onlar cevizi çift görmeden asla taş atmazlar.