Yapı mühendisliğinden kentsel dönüşüme, malzeme seçiminden zemin etüdüne kadar pek çok alanda alınacak önlemler, olası felaketlerin etkisini azaltabilir.

5 Ekim Pazar Günü Hangi Noterler Açık?
5 Ekim Pazar Günü Hangi Noterler Açık?
İçeriği Görüntüle


Sismik Dayanıklılık: Yapıların Esnekliği Hayat Kurtarıyor


Depremlerde en büyük yıkım, doğrudan yer sarsıntısından değil, dayanıksız yapılardan kaynaklanıyor. Uzmanlara göre yüksek yapılar, esnek taşıyıcı sistemleri sayesinde sarsıntıya daha dayanıklı olabilirken, alçak ve rijit binalar daha savunmasız kalabiliyor. Bu nedenle özellikle 2–5 katlı yapılar için taşıyıcı sistemlerin güçlendirilmesi büyük önem taşıyor.


Zemin Etüdü ve Planlama: Temel Güvenliğin Anahtarı


Yeni yapıların inşasında zemin etüdü, proje aşamasından itibaren zorunlu hâle getirilmeli. Zayıf zeminlerde yüksek katlı yapılaşmadan kaçınılmalı, yerel jeolojik veriler dikkate alınarak imar planları revize edilmeli. Uzmanlar, şehir planlamasında fay hatlarına yakın bölgelerde yapılaşmanın sınırlandırılması gerektiğini vurguluyor.


Mevcut Yapılar İçin İki Yol: Güçlendirme mi, Yıkım mı?


Deprem riski taşıyan mevcut binalar için iki temel çözüm öneriliyor:
• Güçlendirme: Yapının performans analizi yapılarak, yönetmeliklere uygun hâle getirilmesi. Bu yöntem maliyet açısından avantajlı olsa da uygulama süreci karmaşık ve uzun olabilir.
• Yıkım ve Yeniden İnşa: Kentsel dönüşüm kapsamında riskli yapıların tamamen yıkılarak, yeni yönetmeliklere uygun biçimde yeniden yapılması. Bu yöntem daha güvenli sonuçlar sunsa da sosyal ve ekonomik etkileri göz önünde bulundurulmalı.


Malzeme Seçimi: Betonun Ötesine Geçmek


Depreme dayanıklı yapılarda çelik ve ahşap gibi esnek malzemeler tercih edilmeli. Donatısız beton, yığma tuğla gibi geleneksel malzemeler sismik kuvvetlere karşı zayıf kalabiliyor. Yeni nesil izolatör sistemleri, binanın temelinde yer alarak sarsıntıyı emiyor ve yapının bütünlüğünü koruyor.


Kentsel Dönüşümde Sosyal Boyut


Uzmanlar, güvenli şehirlerin yalnızca teknik değil, sosyal açıdan da sürdürülebilir olması gerektiğini vurguluyor. Hak sahiplerine sunulan desteklerin artırılması, dönüşüm sürecinde şeffaflık ve katılımın sağlanması, güvenli yapılaşmanın toplumsal kabulünü kolaylaştırıyor.

Deprem kuşağında güvenli şehirler inşa etmek mümkün. Ancak bu, yalnızca mühendislik çözümleriyle değil; doğru planlama, güçlü denetim, bilinçli vatandaşlık ve siyasi kararlılıkla gerçekleşebilir. 2026’ya yaklaşırken, şehirlerimizin geleceği bu bütüncül yaklaşıma bağlı.

Kaynak: Haber Merkezi