Azerbaycanlı sanatçıların eserlerinin sergilendiği standı ziyaret eden Emine Erdoğan, kadın sanatçıların ürettiği dokuma ürünlerini yakından inceledi, ürünlerin üretim süreci hakkında bilgi aldı.
GBB Standını Ziyaret Etti
Emine Erdoğan, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ standını da ziyaret ederek "Esma-i Hüsna Hat Sergisi"ndeki eserleri inceledi.
"İslam Sanatı, İlahi Olanı Hatırlatandır"
Hz. Muhammed'in bir hadisi şerifinde "Allah güzeldir, güzelliği sever" buyurduğuna işaret eden Emine Erdoğan, bu hadisin, İslam sanatının amacını, ilkelerini, ölçüsünü ve çerçevesini belirlediğini aktardı.
Emine Erdoğan, şu ifadeleri kullandı: "İslam sanatı, ilahi olanı hatırlatandır. Üzerinde maveradan mis kokular taşıyandır, altın oluktan süzülüp gelendir. O nedenle, ne zaman rafine bir Müslüman gönülden çıkmış bir sanat eseri görsek, ruhumuzda kuşlar havalanır. Derin bir hasretliğin, çokça duası edilmiş bir kavuşmayla bitmesi gibi tarifsiz bir sevince gark oluruz. Çünkü insan ruhu, daima, ilahi olanla iletişim kurmanın özlemi içindedir. Ne mutlu bizlere ki güzelliği kendine amaç edinmiş büyük medeniyetimizde, İslam sanatları, şahikalarına ulaşmıştır. Mimar Sinanların, Şeyh Hamdullahların, Nabilerin, Dede Efendilerin eserleri, böyle bir medeniyet atmosferinde neşvünema bulmuştur. Hat sanatının zarafetinin ulaştığı üstün mertebe, öyle hayranlık uyandırmıştır ki 'Kur'an Mekke'de nazil oldu, Mısır'da okundu, İstanbul'da yazıldı' denilmiştir."
Picasso'nun, hat sanatına büyük hayranlık duyduğunun ve "Sizin hat sanatınız, bizim ulaşmaya çalıştığımız modern sanata yüzlerce yıl önce ulaşmış" dediğinin anlatıldığını anımsatan Emine Erdoğan, geleneksel sanatların, hisler âleminin seması konumunda olduğunu vurguladı.
Ebru sanatının, görülen bir rüyayı suya anlatıp bir başkasına da gösterebilmenin yegâne imkânı olduğu dile getiren Emine Erdoğan, şöyle devam etti: "Anlam arayışlarında kaybolan insan, neyin sesini takip ederek gönül yurduna varır. Çini, 'Hamdım, yandım, piştim' denilen yolculukta, insanın yarenidir. Yorgun ruhlar, kat'ıdaki, divaldeki, sedef kakmadaki motiflerin hamağına uzanarak dinlenir. Tezhip, kâinatın sınırsızlığında uzun yolculuklara çıkan hayal gücünün, eve dönerken yanında getirdiği hediyelerdir. İşte bu yüksek sanat anlayışı, medeniyetimizde her zaman düşüncenin ve eylemin merkezinde bir konumda olmuştur. Yapılan her işteki kriter, güzelliği seven Yaradan'a layık olmaya çabalamaktır. Ecdadımız, bu sanatlı yaşam anlayışını, hayatın her alanına nakşetmiştir. Mesela, bir camiye girdiğinizde yalnızca bir mabedin binasına girmiş olmazsınız. Muhteşem çinilerle, hayranlık uyandıran kalem işi süslemeleriyle, hüsnühat levhalarıyla karşılandığınız bir sanat deryasına girersiniz."
"Geleneksel Sanatlarımız, Medeniyetimizin Ayırt Edici Özelliğidir"
Gündelik yaşam ve sanatın, daima iç içe, el ele olduğuna, bunun, herkesin erişimine ve istifadesine açık olduğuna dikkati çeken Emine Erdoğan, bu pratiğin izlerinin mezarlıklara kadar uzandığına işaret etti.
Emine Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Mezar taşlarındaki ince işçilik, mezar taşı kitabelerindeki hüsnühat, ölümü munisleştiren, insanı ulvi düşüncelere taşıyan zevkiselimin ürünleridir. Geleneksel sanatlarımızın icracılarına baktığımızda da farklı bir hâl üzere olduklarını görürüz. Sanatlarını, Allah'a adanmış bir kalp ve ruhla yapar, eserlerini hiçbir zaman kendilerine mal etmezler. Sanatı, hakikati aramakta aracı kılarlar. Çünkü İslam sanatının amacı, Yaradan'ın eserlerinden alınan ilhamla üretirken, onu anlamak, ona yaklaşmak ve onunla bütünleşmektir. Bu amaç, İslam sanatlarının her birine ayrı bir edep, etik değer ve incelik katmıştır."
Emine Erdoğan, her sanat dalının, bir yönüyle de ruhun mektebi, tekâmülün merdiveni olduğunu belirterek, "Zira her bir eser, meydana gelmeden önce sabrın, azmin, itinanın, tevazuunun, tevekkülün imtihanlarından geçerek mezun olur. İçi hikmet yüklü bu eserler, yalnızca sanatkârını değil, onu deneyimleyen kişiyi de kanatlarının üzerinde varılması gereken manevi menzile taşır. İşte tüm bu yönleriyle geleneksel sanatlarımız, medeniyetimizin en önemli ayırt edici özelliğidir" diye konuştu.
Dünyanın her geçen gün iklim değişikliğinin, savaşların, adaletsizliklerin grileştirdiği bir tabloya dönüştüğüne dikkati çeken Emine Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu: "Yüzleşmek zorunda kaldığımız bu krizleri ele alırken, daha çok sonuçlarıyla meşgul oluyoruz. Kök neden olarak, sanayileşmeyi, üretim modellerini ya da politik çıkar çatışmalarını ele alıyoruz. Oysa işin en temelindeki insan ruhunda anbean büyüyen çölleşmeyi göz ardı ediyoruz. Hâlbuki sanatın iyileştirici gücüyle insanın kalp aynasını yeniden parlatabilir ve insani duyguları geliştirebiliriz. Çünkü sanat, latif bir ruh gıdasıdır ve insan için en az nefes alıp vermek kadar hayati bir ihtiyaçtır. Eğer sanat üretimi azalır ve hayattaki merkezi konumundan koparsa dünya kuraklaşmış vicdanlarla dolar. İşte bu nedenle dünyamızı yeniden hikmet ve ilahi sevgiyle dolu sanatlarımızın fırçalarıyla boyamanın vaktinin geldiğini düşünüyorum."
"Eriyip Gitmelerine İzin Vermemeliyiz"
Eşi benzerine hiçbir yerde rastlanmayan geleneksel sanatların, insanlığa duygulu birer armağan olduğunu belirten Emine Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bu sanatlar, asırlar boyunca mekân ve zamanı aşarak yalnız Müslümanlara değil, bütün insanlığa, güzelliği, büyük bir hoşgörü, tevazu ve nezaketle anlatmıştır. O nedenle sanatlarımıza sahip çıkmalı, onların, zamanın erozyonunda eriyip gitmelerine izin vermemeliyiz. En başta, tüm sanat dallarımızda, modern tasarımlarla yeni açılımlar yapmak, genç nesilleri geleneksel Türk-İslam sanatlarına heveslendirmek amacımız olmalıdır. Medeniyetimize olan vefa borcumuzu ancak, sanatlarımızın zarif ruhunu ve altın oranını, sınırlarımızın ötesine taşırsak ödeyebiliriz."