Prof. Dr. Arıcan, aile kurumunun, günümüzde çok yönlü saldırılara ve zayıflamalara maruz kalması nedeniyle 2025 yılının "Aile Yılı" ilan edilmesinin çok isabetli bir karar olduğunu vurgulayarak, "Modern çağın getirdiği bireyselleşme, hazcılık, tüketim kültürü gibi etkenler, insanları aileden uzaklaştırıyor. Evliliğin geciktirilmesi, evlilik dışı ilişkilerin normalleştirilmesi, aileye dair sorumlulukların hafifsenmesi gibi birçok durum, sadece kültürel değil, evrensel düzeyde bir sorun ve bu sorun, yalnızca bizim toplumumuzu değil, tüm dünya toplumlarını ilgilendiren bir kriz durumunda." ifadelerini kullandı.

Ailenin, sadece toplum içinde bir yapı değil, aynı zamanda bir değer sistemi olduğunu kaydeden Arıcan, aile içine doğan çocuğun, sadece büyüyüp beslenmediğini; aynı zamanda ahlakla, değerle, erdemle yoğrulduğunu söyledi.

Arıcan, dijital mecralarda ve ana akım medyada aileyi küçümseyen, önemsizleştiren ya da aileyi krizle özdeşleştiren içeriklerin son derece tehlikeli olduğuna dikkat çekerek, medyada yer alan örneklerin çok daha dikkatli seçilmesi gerektiğini söyledi.

Batılı birçok ülkede kriz anına dair haberler bile "kötü örneğin" yaygınlaşacağı endişesiyle yayınlanmamasına karşın Türkiye'de kötü örneklerin medya eliyle genelleştirilip yaygınlaştırıldığını kaydeden Arıcan, medya kuruluşlarını kullanıcılarını sorumlu yayıncılığa davet ederek "sui misalin emsal olamayacağını" vurguladı.

‘‘Daha Stratejik ve Daha Ahlaki’’

Arıcan, aile yılı boyunca ve sonrasında aileyi güçlendirecek, gençleri evliliğe teşvik edecek modeller geliştirilmesi gerektiğinden bahsederek, "Nüfus artış hızı 1.4’lere kadar düşmüş durumda. Bu, bir toplumun varlık sebebinin tehdit altına girdiğine dair bir gösterge." diye konuştu.

Aileyi, "birey için bir sığınak ve liman" olarak tanımlayan ve her insan doğduğu ve büyüdüğü yuvayı ideal bir yer olarak gördüğüne işaret eden Arıcan, bu yılın Aile Yılı ilan edilmesinin bir fırsata dönüştürmesi, aileyle ilgili politikaları daha bilinçli, daha stratejik ve daha ahlaki zeminde yapılandırılması gerektiğini vurguladı.

‘‘Etik Sorumluluğumuz Yok’’

Arıcan, dijital mecraların da bu bağlamda denetlenmesi gerektiği ve içeriklerin ahlaki bir süzgeçten geçirilmesi gerektiğini anlatarak, "Olumsuz içerikler, dezenformasyonlar, tikel olayların genelleştirilmesi gibi yayın politikaları hem bireyin hem toplumun ruh sağlığını olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle medya ve dijital içerikler üretme konusunda ciddi bir etik sorumluluğumuz var. Bu sadece teknik bir mesele değil; bu, vicdani bir meseledir." ifadelerini kullandı.

‘‘Kendisini Sürekli Gösteren Bir Boyut’’

İnsanlık tarihine geniş bir perspektiften baktığımızda, hemen her dönemde ahlaki sorunlar olarak niteleyebileceğimiz meselelerle karşılaştığını gördüğümüzü kaydeden Arıcan, ahlakın; insan doğasının ayrılmaz bir parçası olarak onun tutum ve davranışlarında kendisini sürekli gösteren bir boyut olduğunu ifade etti.

Gaziantep’te İfşa Listesi Uzuyor: 2 Yeni İsim Daha! Gaziantep’te İfşa Listesi Uzuyor: 2 Yeni İsim Daha!

Arıcan, doğası gereği insanın iyiye, güzele, doğruya yönelme kapasitesi taşıyan bir varlık olduğunu, insanın davranışlarında ifrat veya tefrit olarak adlandırılan uç noktalar da olabileceğini ve bu iki ucun arasında denge de durmaya "ahlak" orta noktaya ise "fazilet" dendiğini söyledi.

İnsanın ahlaki bir varlık olması nedeniyle onun sosyal medya üzerindeki davranışları, yazdıkları, söyledikleri, paylaştıkları da bu ahlaki değerlendirme çerçevesine girdiğine dikkati çeken Arıcan, insanın nerede olursa olsun (ister fiziksel ortamda ister sanal dünyada) davranışlarıyla bir değer ürettiğini, bu nedenle dijital dünya ile ahlak arasında yapay bir çelişki kurmak yerine, insanın dijital ortamdaki davranışlarını ahlaki bir süzgeçten geçirmemiz gerektiğini ifade etti.

"Sivil Toplum Harekete Geçti"

Arıcan, dijital platformların çok hızlı biçimde kullanıldığı günümüz dünyasında bu platformların hem bilgiye erişim hem de kamuoyu oluşturma açısından büyük avantajları olduğuna dikkati çekerek, sözlerini şu şekilde tanımladı:

"Örneğin Gazze’de yaşanan soykırımı, Anadolu Ajansının yayımladığı fotoğraflar sayesinde tüm dünyaya duyurduk. Bu, dijital medyanın erdemli bir amaç için kullanılmasının en somut örneklerinden birisi. Biz Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) olarak bu fotoğraflara ödül verdik çünkü bunlar sadece görüntü değil, aynı zamanda insanlığın vicdanını temsil eden belgelerdi. Tüm dünya, bu görseller üzerinden harekete geçti. İnsanlar ülkelerinde karar alıcılara baskı yaptı, sivil toplum harekete geçti. İşte ahlakın dijital çağdaki yansıması da budur.

Elbette bu mecraların olumsuz kullanımına da şahit oluyoruz. Özellikle insan fıtratına aykırı içerikler, örneğin cinsiyetsizlik, bireysel kimliğin erozyona uğratılması gibi olgular, dijital alanlarda yaygınlaştırılıyor. Bu mücadelede de erdemli insanların daha aktif olması gerekiyor. Daha nitelikli içerikler üreterek, belgesellerle, filmlerle, eğitici içeriklerle bu mecrayı iyilik için bir araç haline getirmek mümkün."

Kaynak: AA